Sizinle kısa süre önce korona virüslü günlerin bize getirilerine, götürülerine dair değerlendirmelerimi içeren bir yazı ile buluşmuştuk.
Sağ olsun Tahsin beyin açtığı bu platformda gayet güzel paylaşımlar oluyor, hepimiz farklı konularda bilgilerimizi, düşüncelerimizi, değerlendirmelerimizi ortaya koyuyoruz, bunlardan istifade ediyoruz.
Bir kere korona virüs yazdıktan sonra bir daha kolayına aynı konuda yazmayı düşünmüyordum. Biliyorum ki, hepimiz virüsle yatıp, virüsle kalkıyoruz, eminim birçoğumuz bu tartışmalardan da sıkıldı, bir an önce bu beladan kurtulmayı istiyoruz.
Böyle düşünürken, kamuoyunda da çokça tartışılan bir sokağa çıkma yasağı yaşadık biliyorsunuz. Ben de Başkent Ankara’da yaşayan birisi olarak, hafta sonu, tam 48 saatimi evimde eşim ve oğlumla birlikte geçirdim. Hayır hayır, bundan hiç de şikayetçi değilim, günlük koşturmacanın ötesinde uzun süredir bu kadar birlikte vakit geçirmemiştik. Dolayısıyla gayet iyi geldi.
Benim değinmek istediğim, sokağa çıkma yasağının duyurulduğu andan itibaren yaşadıklarımız, üzerinde kopan tartışmalar…
İçişleri Bakanlığı, 10 Nisan Cuma gecesi saat 24.00’dan başlayarak, 12 Nisan Pazar gece 24.00’a kadar sürecek uygulamayı, başlama saatine yaklaşık iki saat kala duyurdu.
Ne mi oldu? Bunun duyan birçok kişi soluğu sokakta, açık ne bulursa; fırında, büfede, bakkalda, markette aldı. Sosyal mesafeymiş, virüs bulaşırmış, hak getire… Bazılarında maske bile yoktu. Birbiriyle kavga edenleri de gördük, bıçak çekenleri de…
Sonradan yayınlanan genelgede belirtildiği gibi sokağa çıkma yasağı süresince vatandaşın ekmek, su ihtiyacı karşılandı, kimse aç kalmadı…
Ama sonuçta evinde örneğin çocuğuna iki gün yetecek sütü olmayanların, yanı sıra yasağın daha da uzatılacağı düşüncesiyle “Ne olur, ne olmaz”cıların sokağa fırlayacağı düşünülmedi.
Yani kötü bir kriz yönetimi uygulamasına milletçe, birebir tanık olduk.
Herkes bu uygulamanın zincir marketlerin de açık olduğu daha erken saatlerde duyurulması halinde, insanların ihtiyaçlarını, birbirine virüs bulaştırma riski en aza indirilecek şekilde karşılayabileceği görüşü üzerinde hemfikir oldu.
Nitekim İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da, hatayı kabul etti.
Kaldı ki, televizyonlardan İçişleri Bakanlığı Genelgesi olarak kamuoyuna duyurulan, kendisinin imzasını taşıyan ilk resmi yazının 9 Nisan 2020 tarihli olduğunu hatırlarsak, yaşanan hatanın tamamen Sayın Bakana ait olmadığını, genelgenin bir yerlerde takılması nedeniyle geciktiğini kabul etmemiz lazım.
Eğer 9 Nisan tarihli Genelge, aynı gün, hatta 10 Nisan Cuma günü sabah saatlerinde kamuoyuna açıklansa, Korona virüs Bilim Kurulu üyelerine bile “Eyvah” dedirten o görüntülere tanık olmayacaktık.
Şimdi ne yapalım, yaşandı, geçti, gitti de diyemeyiz!
Biliyorsunuz virüs ile enfekte olan kişilerde belirtiler 6 ila 14 gün arasında ortaya çıkabiliyor.
O yüzden lütfen, sanki sokağa çıkma yasağı varmış gibi virüsün yayılmasını engellemek için uyulması gereken kurallara titizlikle uymaya devam edelim.
Unutmayalım ki o akşam alışveriş için sokağa çıkan herkes, potansiyel virüs taşıyıcı… Bu yan binada oturan birisi de olabilir, sokağımızdaki birisi de… Dikkatli olmakta yarar var.
Yazının sonuna geldik ama bir noktanın da altını çizmek istiyorum.
Bakın iki günlük bir sokağa çıkma yasağı duyuruldu; virüsmüş, salgınmış dinlemeden kendisini bakkala, markete atan insanları gördük.
Bir de şuradan bakalım mı?
Bu insanların ceplerinde harcayacak parası vardı, ihtiyaçlarını karşılamak için alışveriş yaptılar.
Peki ya bu salgın daha uzun süre bizi, yaşamı rehin alırsa?
İşyeri kapatılan binlerce kişi şimdilik kısa çalışma ödeneği gibi devlet destekleri ile maaşını alabiliyor; evine ekmek, süt götürebiliyor.
Peki bu süreç uzarsa, yarın bunları alacak paraları olmazsa?
Açlık ve çaresizliğin, evine bir ekmek, çocuğuna bir şişe süt alamamanın, insanlara istemedikleri şeyleri yaptırabileceğini aklımızdan çıkarmayalım.
Hani Amerikan filmlerinde market yağmalama görüntüleri vardır ya…
Biz de olmaz demeyin, Allah bizi o sahneleri yaşamaktan korusun!..
Sevgiyle, sağlıcakla kalın.
Merhaba Mehmet Ali Bey..yazınızı keyifle okudum. Planlama yıllardır ülkemizin temel sorunu. Akıl yürütmek yerine kervan yolda yapılır mantığı ile deneme yanılma metodu ile yürüyoruz maalesef.
Teşekkür ederim Fatih bey. Değerlendirmelerinize katılıyorum. O yüzden zaten hep iki ileri bir geri yol almaya çalışıyoruz. Hep hesapsız, kitapsız, plansız işlerimiz yüzünden…
Tarihte zor dönemlerden birini yaşadık. Yazınızda çok haklı tespitler var. Umarım en kısa zamanda bu süreç biter ve güzel günler yakındır yazmaya devam. Sanal ortamda da en azından sohbet edebilmek çok kıymetli teşekkürler Mehmet Ali Bey☘️
Gidişat gösteriyor ki, toplum olarak yaşadığımız acılardan, kayıplardan ders almıyoruz. Ama ne olursa olsun, dileklerinize katılıyorum, umarım en kısa sürede daha aydınlık günlere kavuşuruz. Sağolun Şeyma hanım…
Amin, en kısa sürede bu günlerin geçmesi dileğiyle tabii en az zararla