Sen neymişsin be Korona!

Sen neymişsin be Korona!

Hepimiz bir baş belası ile uğraşıyoruz şu aralar… Koronavirüs!

Sen kalk, Çin’den yola çık, bütün dünyaya yayıl, o kasım kasım kasılan dünya liderlerini, “en büyük benim” diyen ülkeleri dize getir!

Yaşadıklarımızı düşününce, sizler de hak verirseniz herhalde bana…

Elbette insanların sağlığından olmaları, hayatlarını kaybetmeleri çok çok acı…

Hele hele,

Osmanlı Padişahı Muhteşem Süleyman (Kanuni Sultan Süleyman) sağlığın önemini;

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,

Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi”

Sözü ile gayet güzel anlatmışken,

Solunum yetersizliği nedeniyle boğulmakla tanımlanan bir ölüm şekli!.. 

Virüsten hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.

Peki koronanın acılardan başka yaşantımıza neler kattığını, daha doğrusu rutinimizi bozarak gündemimizi nelerle değiştirdiğini hiç düşündünüz mü?

Bana göre salgın; günlük koşuşturmaca içinde unuttuğumuz değerlerin yeniden hayatımızda yer bulmasını sağladı.

Nasıl mı? 80’li yıllardan başlayarak düzenin zorladığı apolitik yaşam tarzı, bu yaşam tarzını desteklemek üzere sürekli kırbaçlanan tüketim çılgınlığı, daha çok, daha çok para kazanmak için bu tüketim açlığına hitap eden yeni teknolojiler, akıllı cihazlar…

Geldiğimiz nokta; hepimizi toplumsal bir varlık olmaktan giderek uzaklaştıran, bireysel takılmaya iten bir yaşam tarzı… Hakkını yemeyelim, plazalardaki işyerlerimiz, çok katlılardaki evlerimiz de bunun dekoratif tamamlayıcıları oldu.

Çağın bize dayattığı bu rutini yaşamaya devam ederken,

Bir anda etrafımızı kuşatan, sadece sağlığımızı değil aynı zamanda sosyal ve ekonomik etkileriyle toplum düzenini de tehdit eden salgın,

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR !  Hippoterapi (Atla Terapi)

Sadece kendimizi değil; en yakınımızdan başlayarak ailemizi, kapı komşumuzu, çevremizi ve nihayet bütün toplumu düşünerek yaşamamız gerektiğini dayattı bize…  

Her gün hiç düşünmeden evimizden dışarı çıkıp kalabalığa karışabiliyor iken, artık yakın ve büyük tehlike nedeniyle; aile bireylerimizin ve toplumun sağlığını korumak adına evimizde kalıyoruz.

Sosyal teması kestik ama sonuçta insanız! İhtiyaçlarımızı karşılamak, özellikle yiyeceğimizi, içeceğimizi satın almak için çok sınırlı da olsa dışarı çıkıyoruz.

Bunu yaparken yine sosyal temas mesafesine dikkat ederek, karşılaştığımız komşularımız, sokak sakinleri ile belki kendimizin ama belki de karşımızdakinin sağlığını düşünerek uzaktan selamlaşsak da, salgın üzerinden bir-iki lakırdı etmekten de geri kalmıyoruz.

Eee ne de olsa, sabahta akşama 80-100, bilemediniz 120-150 metrekarelik evlerimizde salgın mahkumlarıyız.

Bakmayın öyle sosyal medyada fotoğrafları dolaşan saray yavrusu evlere… Onlar belki büyük ama bir yuva sıcaklığı verir mi derseniz, bilmem ki, yaşamadım.

Velhasıl evde kalıyoruz ve aile bireyleri dışında farklı bir ses duymayı özlüyoruz!

Buradan salgının yayılmasını önlemek adına evimizde kalarak gösterdiğimiz duyarlılığı, sergilememiz gereken çok önemli bir alana daha dikkat çekmek istiyorum.

Evet, yaşamak için beslenmek zorundayız; beslenmek için de mutfağımızda gıdamızın olması lazım.

Peki derin dondurucumuzun, kilerimizin ağzına kadar dolu olmasına gerek var mı?

Salgının ülkemizin kapısını çaldığı günlerde marketlere bir hücum yaşandığına, özellikle makarna, pirinç, un gibi gıdaların; kağıt havlu, tuvalet kağıdı gibi ürünlerin raflardan hızla eksildiğine tanıklık ettik.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR !  Felaketlerle geçen 2020 ve 2021 ile gelen YENİ NORMAL!

Ancak sonradan anladık ki, bu koronavirüs belası öyle bir haftalık, bir aylık bir iş değil… E market raflarında ne varsa al, eve taşı, nereye kadar? Neyse ki vazgeçtik.

Tarım ve gıda stratejik sektörler olarak tanımlanır, bir de denilir ki;

“Gıdanın değeri yokluğunda anlaşılır!”

Yani siz markete girdiğinizde raflar dolu ise hiç düşünmeden reyonlar arasında dolaşır, ihtiyacınız olanı, ihtiyacınız kadar alırsınız.

Neden?

Çünkü gıdanın sağlıklı, güvenli tüketimi etiketinde yazan son tüketim tarihi ya da tavsiye edilen tüketim tarihi ile sınırlıdır.

Daha azı ya da fazlası değil!

Bakın bugün hala marketimizde rafların dolu olması, istediğimiz gıdayı istediğimiz miktarda satın alabilmemizin arkasında binlerce kişiden oluşan koca bir sektörün paydaşları var.

Kim mi onlar?

En başta tabii elleri öpülesi çiftçimiz,

Çiftçimizin alın teri tarım ürünlerini işleyen gıda ve içecek fabrikalarında çalışanlar,

Ve nihayet gıdaların market raflarından bize ulaşmasını sağlayan tedarikçiler…

Herkesin evinde kaldığı, sadece sağlıkçıların hayat kurtarmak için mesai yaptıkları bir ortamda, büyük bir özveriyle çalışmaya ve üretmeye devam ediyorlar.

Onların bu çabalarına karşılık bize düşen görev ise gıda alışverişlerimizi olağan şekilde sürdürmek…

Panik halde stok yapmanın, rafları boşaltmanın en basit iki sonucu var.

Birincisi böyle bir ortamda belki eş, dost, komşumuz o gıdaları bulamayacak. İkincisi de gereksiz fiyat artışları yoluyla birçoğumuz için gıdaya erişimin daha da zora girmesi…  

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR !  Zamanın Gölgesinde Gezinti

Bunun için bize düşen; Korona belasına nasıl birbirimizi kollayarak göğüs germeye çalışıyorsak,

Gıdamızı da Adil Paylaşmak!

Bu, Toplumsal Dayanışmanın gereğidir ki,

Bugün en çok ihtiyacımız olan da budur!

Sağlıcakla kalın!..

YAZAR HAKKINDA

Mehmet Ali ÇITAK Mehmet Ali ÇITAK 1966 Yozgat doğumlu olan Mehmet Ali Çıtak, ilk, ortaokul ve lise eğitimini Niğde Bor’da tamamladı. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden (o zamanki adıyla Basın-Yayın Yüksek Okulu) 1987 yılında mezun olan Çıtak, Günaydın Gazetesi ile başladığı mesleki kariyeri boyunca, çok sayıda gazete ve televizyonda muhabirlik ve yöneticilik yaptı. 2013 yılında emekli olan Mehmet Ali Çıtak, sürekli basın kartı sahibidir. Çıtak, evli ve bir çocuk babasıdır.
Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

14 yorum

  1. Mehmet Ali Bey..yazınızın içeriği harika. Sahip olduğumuz en değerli şeylerin sağlık, özgürlük, sevgi ve saygı olduğunu, yaşamın aslında çok güzel ve basit ama zorlaştıranın insan olduğunu bu virüs belasıyla hatırladık. Umarım sonrasında çabuk unutmaz insanoğlu. Sevgilerimle

    • Fatih bey teşekkür ederim. Evet, gerçekten bize unuttuğumuz değerleri, daha doğrusu insanlığımızı tekrar hatırlatması güzel ama umarım yaşattığı acılar olabildiğince sınırlı kalır. Virüsten sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kesin… Sağlık ve sevgiyle kalın.

    • Teşekkürler, benim gibi düşünen insanların olduğunu bilmek güzel. Umarım hepimiz için her şey yolunda gider, bu günleri kısa sürede atlatırız. Selam ve saygılar

  2. Evet dünya yı dize getiren ufacık bir mikrop dünyanın efendisi sanan insanları ve ülkeleri dize getirdi allah yardımcımız olsun bu süreçte canla başla çalışan başta sağlıkçılarımız olmak üzere tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz.saygılar.

    • Ne para ne silah ne de başka bir şey… Güç yanılsamasına yol açan her şey insanlık için tehlikeli… Ne zamanki insan olmanın onuru ve erdemiyle yaşama başarısını gösteririz, o zaman eminim dünya daha güzel olacak. Yorumlarınız için teşekkürler…

  3. Salgın olmasa, biraz dinlendim ve çocuklara zaman ayırdım diye sevineceğim bile. Umarım herkes şöyle bir oturup düşünmüştür bazı şeyler i.

  4. Kesinlikle, bu virüsün hayatımıza manevibyasam anlamında da çok etkisi olacak. Dünya nereye gidiyordu böyle dediğimiz anlar var. Değişime açığız ama can kaybı olmasa.

    • İnsanoğlunun kendisine çeki-düzen verme zamanı gelmiş demek ki… Umarım bunu yapabiliriz, saygılarımla

  5. Artık eski günlere dönebilir miyiz korkusu herkesin yüreğinde. Kıymetini bilmediğimiz ne çok ßey varmış dediğimiz günler. “Raflara gelen yiyecekler markette yetişmiyormuş” 🙂 Bunu anladı herkes.

    • Bence eskiye dönüşte bazı şeyleri aynı bulmasak da olur: Yoksulluk, eşitsizlik, bencillik, adaletsizlik gibi… Parası, gücü olanın yoksulu,güçsüzü ezmediği bir dünya, eminim daha güzel bir dünya olacaktır. Gıdalar konusundaki düşüncenizin altına imzamı atıyorum. Artık Milletin Efendisi Köylümüzün, Çiftçimizin kıymetini anlamalıyız. Onlar üretmezse ne gıdamız ne de yaşam var! Saygılarımla…

  6. hepimize güzel bir ders oldu gerçekten sen neymiş be korona dedik.. takdir allahın umarım ben ben ben demekten biz demeyi öğreneceğimiz günler geliyordur. kaleminize sağlık ne güzel anlatmışsınız

    • Teşekkürler değerlendirmeleriniz için… Belki günümüzde hızlı yaşama ayak uydurma kaygısı, “Gemisini kurtaran kaptan” gibi hepimizi bireyselliği sürükledi. Ama bir virüs gösterdi ki, sağlıklı olacaksak da birlikte olacağız. Daha ötesi yok. Tekrar teşekkürler yorumlarınız için…

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?Nurcan isimli kişiye mesaj yaz

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM