İSTANBUL GÜNCESİ – 1

İSTANBUL GÜNCESİ – 1

Hepimizin hayatında İstanbul ile kesişen bir zaman dilimi mutlaka vardır. Belki orada doğup büyümüşüzdür, belki sonradan göç etmiş ve bir süre yaşamışızdır, belki de hala orada yaşıyor olabilir ya da gezmek için bulunmuşuzdur. Şimdiki zamanda, sonsuz bir şehir gibi gelen o aşırı kalabalık halinden ne kadar şikayetkar olursak olalım, İstanbul vazgeçilmez bir şehirdir. Napolyon Bonapart ‘ ın tarihe geçmiş bir sözü vardır İstanbul ile ilgili; der ki “Dünya tek bir ülke olsaydı başkenti İstanbul olurdu” İşte İstanbul böylesine büyülü, böylesine güzel ve bir o kadar da gizemli bir şehirdir.

Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul’da iki günlük bir gezi gerçekleştirdik. Ben de 1976-1993 yılları arasında İstanbul’da yaşamış ve lise, üniversite eğitimimi İstanbul’da yapmış olmama rağmen, hiç görmediğim yüzüyle karşılaştım İstanbul’un. Hep gelip geçtiğimiz, uzaktan da olsa mutlaka görmüş olduğumuz semtlerin, mekanların ne denli derin bir öyküsü olduğunu öğrendim. Bu deneyimleri paylaşmak istiyorum ve yazımı okuyan herkese de bu geziyi yapmalarını tavsiye ediyorum.

MİMAR SİNAN ve AŞK..

Mimar Sinan; yazar Mehmet Coral’ın kitabında da başlık olarak kullandığı üzere, adını sonsuzluğa ışıkla, altın harflerle yazdırmış, deha seviyesinde bir yaratıcılığa sahip bir “usta”dır. Adını bilmeyenimiz neredeyse yoktur. Gezimizin ilk gününü Mimar Sinan eserlerine ayırdık ve onun mimari yaklaşımını, İslamı yorumlayışını, İslam felsefesini  eserlerine yansıtma biçimini incelemek üzere bir program yaptık. Bu gezi esnasında çok saygı duyduğumuz dostumuz ve ağabeyimiz Mim.Recep Esengil bize eşlik etti ve çok değerli bilgiler paylaştı. Aktaracaklarım onun anlatılarındandır.

İlk durağımız Mihrimah Sultan Camii idi. Burada bir parantez açmak istiyorum. Mihrimah Sultan, çoğumuzun bildiği üzere Kanuni Sultan Süleyman’ın kızıdır ve Osmanlı tarihinde iz bırakmış önemli bir figürdür. İstanbul’da, kendi adını taşıyan iki adet camii yaptırmıştır ve bu camilerin birisi Üsküdar’da birisi de Edirnekapı’dadır. Camilerin her ikisinin de mimarı Mimar Sinan’dır. Biz Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Camii’ni gezdik. Çünkü tarihte geçtiği üzere (belki bir rivayet belki de gerçek, bunu bilmemiz mümkün değil) Mimar Sinan Mihrimah Sultan’a aşıktır ve aşkını Edirnekapı’daki camii de sanatıyla dile getirmiştir.

Mihrimah Sultan Camii
Mihrimah Sultan Camii

Mihrimah Sultan Camii‘nin girişinden itibaren dış cephesinde ve avlusunda huzur veren bir sadelik yansımaktadır. Aslında sadece bir camiden ibaret değildir ve o zamanlarda yapılan eserlerde olduğu gibi ek üniteleri de mevcuttur. Camiinin etrafında medrese, mektep, türbe ve hamamlar da bulunmaktadır. Camiinin içerisi son derece aydınlıktır. Güneşli zamanlarda içeride ışık oyunları oluşmaktadır, gerçi biz soğuk ve karlı bir günde gezdik ancak içerideki aydınlık insana gerçekten huzur veriyordu.

Mihrimah Sultan Camii
Mihrimah Sultan Camii Avlu

Mimar Sinan sadelik ile birlikte ihtişam hissini de uyandıran harika bir eser yaratmış gerçekten. Onun Mihrimah Sultan’a olan aşkı ile ilgili tarihte kesin bir bilgi olmamasına rağmen bir çok anlatı da mevcuttur. Mehmet Coral’ın; “Işıkla Yazılsın Sonsuza Adım” adlı kitabında da aktardığı üzere, camiinin inşaatı bittiğinde Mihrimah Sultan eseri her detayıyla gezmiş, çok beğenmiş, parasal ödemesini yaptıktan sonra, (Sinan’ın ona olan hislerini de bilerek/hissederek) en sevdiği cariyelerinden birini Mimar Sinan’a hediye etmiş ve “ Bundan sonra bu cariye senindir, adı Mihri’dir, istediğinin yarısıdır.” demiş. Gerçekten de Mimar Sinan’ın ikinci eşinin adı Mihri’dir ve ondan bir kız evladı olmuştur. Sinan’ın son günlerinde ona çok sevdiği kızı bakmıştır. Bu arada yukarıda bahsi geçen kitabı kesinlikle tavsiye ederim. Mehmet Coral, roman tadında büyük bir ustalıkla aktarmış Sinan’ın yaşamını.

Mihrimah Sultan Camii
Mihrimah Sultan Camii

Bu öykünün doğruluğunu bilemeyiz ancak bu konuyla ilgili yine bir başka tespiti de aktaralım. Ünlü ressam Abidin Dino, Kayseri’ye sürgün edildiğinde, Kayseri’nin bir köyünden devşirme olan Mimar Sinan ile ilgili çok araştırma yapmış ve çok şeyler öğrenmiş. Ona duyduğu hayranlıkla İstanbul’a döndüğünde yapıtlarını gezerken, Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Camii ile ilgili olarak “ Böyle bir eser ancak derin bir aşkla yapılabilir” değerlendirmesinde bulunmuştur. Neyse, bu konuları tarihe bırakalım ve ikinci durağımız olan Süleymaniye Camii’ ne geçelim.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR !  Felaketlerle geçen 2020 ve 2021 ile gelen YENİ NORMAL!

Süleymaniye’yi gezmeden önce öğlen yemeği için uğradığımız bir mekandan da kısaca bahsedeyim ki giderseniz mutlaka uğrayın. Süleymaniye Camii avlu girişi kapısının tam karşısında bulunan tarihi Süleymaniye Tarihi Ali Baba Kuru Fasulyecisi gerçek bir lezzet durağı. 1924 den beri aynı yerde hizmet veren dükkan taş bir yapı ve en meşhur yemekleri; elbette kuru fasulye, pilav ve turşudan oluşan temel menü ve de tas kebabı ve patlıcanlı güveç. Tadı hala damağımızda diyebilirim, ardından da harika bir fırın sütlaç veya kabak tatlısı ile final yapabilirsiniz.

KALFALIK ESERİ BU İSE, USTALIK ESERİNİ VARIN SİZ HAYAL EDİN..

Mimar Sinan’ın kendi eserlerini sayarken ve sıralarken “kalfalık eserim” diye tabir ettiğinin söylendiği Süleymaniye Camii, İstanbul’un aynı adlı semtinde, Süleymaniye’de bulunmaktadır. Bildiğiniz üzere Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde Ayasofya camiinde namaz kılmış ve bu muhteşem yapıya hayran kalmış ve camiye çevrilmesini emretmiştir. Milattan sonra 6ncı yüzyılda yapılan bu eser yaşadığı yıkıntılar ve geçirdiği onarımlardan sonra şu anki halini almıştır ve Mimar Sinan için de bir esin kaynağı olmuştur. O yıllarda / dönemlerde gücü, iktidarı elinde bulunduran aynı zamanda din bakımından da gücü temsil etmekteydi. Bu anlamda Ayasofya ayrı bir öneme sahiptir.

Süleymaniye Camii
Süleymaniye Camii

Kanuni Sultan Süleyman zamanında en güçlü dönemini yaşayan Osmanlı İmparatorluğu, İslam aleminin lideri ve aynı zamanda o dönemde tüm bölgenin en güçlü devleti idi. İşte bu gücü yansıtabilecek bir mabet yaptırmak Kanuni’nin çok önem verdiği bir husustu. O da Mimar Sinan’dan öyle bir eser yapmasını istedi ki, Ayasofya’dan daha büyük, daha ihtişamlı ve cesametli olmalıydı.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR !  Fındık Toplamak Çocuk Oyunu Değildir!

Mimar Sinan, Süleymaniye Camii’nin temelini kazdırdığında, önce bir istinad duvarı yaptı, temele kadar bir boşluk bıraktı ve bu arayı da kumla doldurdu. Temeli attıktan sonra iki yıl kadar hiçbir şey yapmadan bekledi. Bu süre zarfında Kanuni çok huzursuzlanıyor hatta zaman zaman da Sinan’ a kızıyordu. Sinan sabırla bekledi ve 1550 yılında yapımına başladığı eseri imparatorluk topraklarının çeşitli yerlerinden getirtilen malzemelerle tam 7 yılda tamamladı. Dört fil ayağı üzerine oturan caminin kubbesi 53 m yüksekliğinde ve 27,5 m çapındadır. Bu ana kubbe, Ayasofya’da da görüldüğü gibi, iki yarım kubbe ile desteklenmektedir. Kubbe kasnağında 32 pencere bulunmaktadır. Cami avlusunun dört köşesinde birer minare bulunmaktadır. Cami, içindeki kandil islerini temizleyecek hava akımına uygun inşa edilmiştir. Yani cami içinde, yağ lambalarından çıkan islerin tek bir noktada toplanmasını sağlayan bir hava akımı yaratacak şekilde inşa edilmiştir. Camiden çıkan isler ana giriş kapısının üzerindeki odada toplanmış ve bu isler mürekkep yapımında kullanılmıştır. Ayrıca camiinin mükemmel bir akustik yapısı vardır, mikrofona gerek duyulmaksızın, okunan dualar, hutbeler camiinin her köşesinden rahatlıkla duyulmaktadır.

Süleymaniye Camii iç is odaları
Süleymaniye Camii iç is odaları

Süleymaniye Camii ve Külliyesi teknik olarak anlatmakla bitmez, o kadar detay ver ki insanı her noktasında hayretler içinde bırakabiliyor, ancak şunu bir kez daha görüyorsunuz ki sadelik ve ihtişam ancak bu denli yansıtılabilir. Sinan’ın en önemli özelliği de budur. O denli bir sonsuzluk hissine kapılıyorsunuz ki, içeride saatlerce oturabilir, kendinizle, iç dünyanızla ve yaratanla baş başa kalabilirsiniz.

Süleymaniye Camii
Süleymaniye Camii

Kanuni’nin türbesi de Süleymaniye Camii avlusunda bulunuyor, ayrıca en gözde eşi olarak bilinen Hürrem Sultan’a ait türbe de Süleymaniye’de. Hemen arka sokakta da Mimar Sinan’ın türbesini ziyaret etmek mümkün. Tasarımını kendisi yapmış ve ölümünden sonra oraya defnedilmiş. Son derece sade bir türbe, ancak Sinan mezarı ile de mesleğine olan aşkını ifade etmiş. İlk başta yanına gittiğinizde bir sokağın köşesine yapılmış gibi algılanıyor ama aslında sokak türbeye göre oluşmuş. Türbe üçgen formda yapılmış, gökyüzünden, tepeden bakıldığında pergel ve gönye şeklinde tasarlandığını algılıyorsunuz. Bunu elbette biz resimleyemezdik ancak bu bilgiyi Mimar rehberimiz Recep Bey’den edindikten sonra internette arayarak görselini buldum ve sizlerle de paylaşıyorum.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR !  Çocuk aklı deme, çocuk haklı !!! Yavaş şehir Seferihisar’da çocuk olmak…

Mimar Sinan’ın 600 ün üzerinde eseri bulunuyor; camiiler, medreseler, hamamlar, köprüler, su kanalları, imarethaneler, çeşmeler.. bu eserlerin hepsini bizzat yapmasa da projelerini hazırlamış, yetiştirdiği mimarlar vasıtasıyla yapımını sağlamış ve yaşama kazandırmıştır. 54 yaşında başladığı mimarlık mesleğini ölünceye kadar büyük bir Aşk’la icra etmiş..

Son olarak da; çok sevdiğim ve büyük saygı duyduğum, ebediyete intikal etmiş olan değerli dostum Prof.Dr.Ahmet Eyüce’den bizzat dinlediğim bir anekdotu aktaracağım :

Ahmet Hoca yeni mezun olup mimarlığa başladığı yıllarda Arap Emirliklerinden birinden bir proje siparişi almış. Oranın önde gelen bir zatına bir saray yapılması isteniyormuş. Tabii ki o yıllarda bilgisayarlar mimarlık alanında kullanılmıyor, eskizlerini, çizimlerini büyük bir uğraşla hazırlamış ve sunum yapmaya gitmiş. Zatı muhterem projeyi dinlemiş ve arkasına yaslanarak, sert bir ifadeyle “Siz Mimar Sinan’ın torunları olarak ancak bu projeyi mi yaptınız” deyince Ahmet Hoca, birkaç saniye suskunluktan sonra “ Ee, adamın işvereni Kanuni Sultan Süleyman, sana da ancak benim gibisi düşer” diyerek projeleri toplamış ve oradan ayrılmış.

Gezimizin ikinci bölümü; Bizans, Roma ve Osmanlı esintileri taşıyan Ayvansaray-Balat-Fener bölgesi ile ilgiliydi. Oradaki izlenimlerimizi de bir sonraki yazıda paylaşmak üzere.. hoşçakalın.

Mimar Sinan Eserleri
İstanbul Güncesi

YAZAR HAKKINDA

Fatih ONKAR Fatih ONKAR 1964 Merzifon doğumludur. İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği Fakültesi'nden 1987 yılında mezun olmuştur. İş hayatına sanayi kuruluşlarında Üretim Planlama ve Bütçe Hazırlama Uzmanı olarak başlamıştır. Askerlik hizmetini Kıbrıs'ta İngilizce Tercüman olarak yapmış, sonrasında hizmet sektöründe çalışma yaşamına devam etmiştir. 1993 yılından bu yana halen kurucu ortağı bulunduğu firma çatısı altında fuar ve kongre yapımı alanında faaliyet göstermeye devam etmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır.
Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

4 yorum

  1. İstanbul’u da Mimar Sinan’ı da çok seviyorum. Fotoğraflarınız harika. Kaleminize sağlık her daim bu güzel tarihle iç içe olan değerleri hatırlamak gerek.

  2. Fatih bey, Mimar Sinan gibi mimarinin deha bir isminin eserlerine güzel bir yol arkadaşlığı yaptınız yazınız için çok çok teşekkür ediyorum. Rehberliğinizi, benim çok da yakın olmadığım mimarideki terimlere, kavramlara boğmadan o kadar net ve akıcı bir dille yapmışsınız ki, “hani şu da ne ki?” dediğim hiçbir şey olmadı. Hele rahmetli Eyüce hocadan aktardığınız anekdota bayıldım. Çıkardığım sonuç; ilk fırsatta bu eserler gezilecek. Tekrar çok çok teşekkürler, emeğinize, kaleminize sağlık…

    • Çok teşekkürler Mehmet Ali Bey, samimiyetiniz ve ilginizden dolayı çok mutlu oldum. Sevgiler

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?Şeyma isimli kişiye mesaj yaz

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM